Elma Kokulu Katliam - 16 Mart 1988 (Halepçe Katliamı)

''Havva'yı kandırıp cennetten kovulmasına sebep olan elma; kokusuyla bizi kandırıp cennete gitmemize sebep oldu!'' 


Bugün 16 Mart. Mis bir kokuyla uyandım bu sabah. Kokunun yerini anlayabilmek için, patiklerimi dahi giymeden hızlıca çıktım odamdan. Annem kızacaktı, ''niye çıktın yalın ayak!'' diye bağıracaktı belki... Bu koku öyle güzeldi ki, diğer kardeşlerimi de uyandırmış.
Annem kucağında en küçük kız kardeşimle birlikte mutfak camından kafasını çıkartmıştı. Belli ki koku mutfaktan gelmiyordu, belli ki onlarda kokunun nereden geldiğini merak ediyordu. Kız kardeşimle birbirimize bakıp avludan koşarak dışarı çıktık. Belki yan komşumuz Behnaz teyze bireyler yapmıştı, o bizi çok sever. Hemen tutuşturuverir elimize birer peçetenin içinde böreklerini. Annem de geciktirmez, hemen o akşam bir tasın içinde Ash-e Doogh(Ayran Aşı) yapar gönderirdi. Bilirdi bir tas'ın sekiz kişilik ailelerine yetmeyeceğini ama, gönderirdi.

Ama bu koku, Behnaz Teyzelerden de gelmiyordu. O da meraklı gözlerle çıkmıştı üstelik kapısının önüne.  Bir çok çocuk toplanıp, düzlüğün tepesine kadar, Ahmad Dayı'nın ahırına kadar koştuk, koştuk.

Elma kokusuna sanki daha çok yaklaşıyorduk. Burun deliklerim sızlıyor, göğsüm daralıyordu. Salma dizlerinin üstüne çöküp bir yandan öksürüp bir yandan ''abla, abla!'' diye bağırmaya başladı. ''Nefes alamıyorum!'' Salma'yı kolundan tutup çekiştirerek ayağa kalkması için yalvarmaya başladım. Az daha yürüse kuyuya kadar götürüp su içirecektim. Vücudumda ki yanma iyice arttı. Nereme dokunsam kırmızı izler bırakıyordu parmaklarım. Neden böyle olmuştu ki?

Evin önüne geldiğimde annem, babam, ahırdaki ineklerimiz, Behnaz Teyze mahallemde ki herkes yerde yatıyordu. Annemin derisi büzüşmüş, o güzel yüzü morarmaya başlamıştı. Gözümden akan yaşlar, yanaklarımı kavuruyordu resmen. Neyin cezasıydı bu? Neden ateşsiz kavruluyordu bedenlerimiz?

Kendimi can havliyle atlarımızın su içtiği, yalaklara attım. Cızır cızır sesler çıktı bedenimden. Asit dolu bir havuza girmiştim sanki. Önce küçük gözlü Hiroşimalı çocukları gördüm, sonra Vietnam'daki çocuklar selamladı beni. Ruandalı çocuklar ellerini uzattı bana. Tuttum. Ateşsiz ve dumansız bir kül oluvermiştim oracıkta.

Beş bin kişi, beş bin can, üstelik çoğu çocuk...

Elma ölüm getirdi efendiler! Havva'yı kandırıp cennetten kovduran elma kokularıyla kandırdılar bizi.

Beş bin kişiyi, beş bin can'ı ve üstelik çoğu çocuk...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hoşçakal 23 Yaşım, Hoşgeldin 24 Yaşım...

#EloveGGeziyor // BODRUM

Bülent Gardiyanoğlu'nun: "Farkındalık ve Mucizeler" Seminerinden...